Bir İsyânın Günlüğü: İstanbul’da bir yıl
„Her yer Taksim! Her yer direniş!“:
2013 baharında, etnik kökenleri farklı, politik görüşleri farklı ve çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu büyük bir topluluk, Taksim Gezi Parkı’nın yıkılmasına karşı biraraya geldiler ve protesto eylemi düzenlediler. Bir imâr projesine karşı başlatılan eylemleri, Erdoğan hükümetinin icraatlarına karşı protesto hareketine dönüştü. Erdoğan hükümeti ise, Taksim Meydanı’nı saran protesto gösterilerini şiddet kullanarak kanlı bir şekilde durdurdu.

Ahmed Q4A9948copyright TanKurttekin Kopie

Türk asıllı Alman vatandaşı, iki genç film yapımcısı Biene Pilavcı ile Ayla Gottschlich, hayatlarını tehlikeye atarak bu süreci filme aldılar. Ne olursa olsun İstanbul’da kalarak gösterileri izlemeye ve bir grup göstericiye kameraları ile eşlik etmeye karar verdiler.
Bu göstericilerden biri olan Bimen, İstanbullu bir Ermeni. Bimen, imâr projesinin eski bir Ermeni mezarlığının son kalıntılarını da yok edeceği için gösterilere katılmış. Tamer ise bir muhâbir. Gezi Olayları’na ilişkin asılsız bir haberi yazmayı reddettiği için işten atılmış. Ancak aylar sonra, kürt hareketi taraftarı özel bir kanalda iş bulabilmiş. Ne var ki, hâlâ Türkiye’de kendisine meslekî açıdan bir gelecek göremiyor. Gezi Parkı işgalcileri arasında itîkatlı müslümanlar da yer alıyordu. Rojda, „antikapitalist müslümanlar“ grubunun sözcüsü. Onlar da Erdoğan’ın otoriter idâre anlayışına karşılar, şahsî mülkiyet yerine kamu menfaatini ve toplumsal refahı savunuyorlar.

Melek Q4A7759copyright TanKurttekin kleinBiene Pilavcı ile Ayla Gottschlich, demokratik haklarını kullanan Gezi eylemcileri arasındaki bu üç kişi ile diğerlerine 2014 Ağustosu’nda gerçekleşen milletvekili seçimlerine kadar eşlik ettiler. Türkiye’de daha fazla demokrasi talep eden bu gençlerin portresi niteliğindeki bu fim, 7 Temmuz 2015’deki genel seçimler vesîlesiyle ARTE ve ZDF kanallarında yayımlandı. Bir İsyânın Günlüğü, özgür ve bağımsız bir hayatın peşindeki İstanbullu gençlerin dertleri, umutları, hayâlleri ve korkuları hakkında belgesel bir film. Erdoğan’ın gözüyle hepsi „çapulcu“.

Rojda Q4A7316copyright GurayVarol Kopie

Tamer I1A0078copyright TanKurttekin Kopie

teknisien bilgiler
Almanya, 83‘, 57‘, 2015, çekim formatı: HD/25 fps, sunma formatı: DCP / 24 fps/ Bluray/ 25 fps, Audio stereo OV, dil: Türkce VO ve Alman ve İngiliz AY, Alman VO ve Alman ve İngiliz AY

Bimen Q4A7497copyright GurayVarol klein

ekip
senaryo, yönetmen ve kurgu Biene Pilavcı, Ayla Gottschlich
kamera Tan Kurttekin, Fatih Pınar, Armin Dierolf, Güray Varol, Ersin Aldemir
ses Erkal Taşkın
müzik Cornelius Schwehr
ses tasarım ve mixaj Jan Pasemann
yapım Soilfilms
ortak yapım Parcours Pictures
yapımcı Yüksel Yılmaz
yapım manejeri Yüksel Yılmaz, Aysel Yılmaz
televizyon kanal Kathrin Brinkmann (ZDF/ARTE Thema), Burkhard Althoff (ZDF-DAS KLEINE FERNSEHSPIEL)

Director's statement
Yönetmenin şerhi
Gezi Parkı’nın durumu; kimileri çay içiyor, sessiz sessiz sohbet ediyor, kimileri bundan sonrası ile ilgili fikir alışverişi yapıyor. Kimileri de ne yapacağını bilmeyen ya da yapacak daha iyi bir şeyi olmayanlar. Ama çoğunluk beyaz perdeye odaklanmış bir şekilde Charlie Chaplin’in The Great Dictator filmini izliyor. Hemen herkes bitap düşmüş bir hâlde. Burada bulunan hemen hemen hiç kimse, daha önce bir diğeri ile karşılaşmamış. Hemen hepsi, birbirlerinin varlığından sadece haberdar. Fakat filmin meşhur sahnesi, diktatörün konuşma yaptığı sahne geldiğinde herkes coşuyor, hep birlikte seviniyorlar ve heyecanla kucaklaşıyorlar.
Birlikten kuvvet doğar. Kişisel menfaatlerden vazgeçip ortak bir gâyeye odaklanmak, fedâkârlık, gayret, cesaret ve bolca da idealizm gerektiriyor. Yine de bir „biz“den bahsedebilmek için acele etmeden temkinli davranmamız gerekir. Ulaşılmak istenen ortak gayeyi, kendi şahsi çıkarlarına, hedeflerine ulaşmak için kullanmak isteyecek biri, birileri mutlaka çıkar. Bu hedef şu olabilir; oldukça insânî bir ihtiyaç, yalnız kalmamak ve olabildiğince topluluğun, birarada olmanın manevî etkisini sömürmek.
İnsan, bu uyum ihtiyacına o kadar muhtaçtır ki, bu süreçte ortaya çıkabilecek duygusal bağımlılıklar, kişiliğini, aslını inkâr etme veya kendinden şüphe duyma gibi duygu ve bozukluklara katlanır. Elbette bu filmin karakterleri de bu doğal zâfiyetten kurtulmuş değiller. Aslında böyle olması da doğal. Belki de olmaması bir kandırmaca olurdu. Nihâyetinde gerçek hayat, The Great Dictator filmindekine benzemiyo! Toplumsal değişim süreçlerinde yüzeyee çıkan, insanaın bu tür zaaf ve zayıflıklarını, çok ilgi çekici buluyorum.
Diyelim ki, Gezi Parkı eylemlerine katılan o insanlar içinde bulundukları o topluluğun etkisinden kendilerini kurtarmayı becerdiler, ne değişirdi? Büyük ihtimalle mesele zaten „kurtuluş“ değil, „uyum“. İnsanların değişim ve yeniliklere gösterdikleri tepki de türlü türlü oluyor. Coşku da pekâlâ sıradanlaşabilir. Özellikle böylesi olağanüstü zamanlarda coşkunun dozajının ve tadının kolaylıkla kaçırılabileceğini kesinlikle akıldan çıkarılmamalı.
Şahsen benim siyâsî görüşlerimin oluşması Berlin Duvarı‘nın yıkım sürecinde oldu. Örneğin; Hoyerswerda, Rostock, Mölln ve Solingen saldırıları ile ilgili, doğanın yokedilmesi, hayvansal ürünler endüstrisi gibi konularda kendimi siyâsî yelpazenin sol tarafına daha yakın hissediyorum. Misâl, Cenova’da gerçekleşen G8 Zirvesi sırasında çıkan olaylarda göstericiler arasında bulunan Carlo Giuliani’nin öldürülmesi gibi haberleri görünce donup kalmıştım. Ondan kısa bir süre sonra, bu kez New York’ta ikiz kulelerin yerle bir olması ile sinirlerim iyice alt üst oldu. O olaydan sonra kendi kendime yeni bir arayış sürecine girdim ve bu süreç henüz sona ermiş değil.
O gece Gezi Parkı’nda herkes birbirine sarılırken, benim de gözlerim doldu. Ne yazık ki, o duygusal anın keyfine varamadım. Çünkü orada bulunan küçük küçük grupların birtakım kötü niyetli kişi ve kişilere alet olmasından veya edilmesinden korkuyordum. Beklentiler o kadar yukarıdaydı ki, değil küçük bir gurubun, Gezi Parkı hareketine katılan bütün guruplar birleşse karşılayamazdı. O sözümona „biz“ duygusunun nasıl ve ne şekilde bir anda başka yönden esmeye başlayabileceğini çok iyi biliyordum. Umudu ve hayal kırıklığını tanıyorum. Bunun için film yapıyorum. Gözlemciyim, ama katılımcı değilim. Ve bunu becerebiliyorum.

Pilavcicopyrightpilavci klein

iletişim:

phone +49 30 41 95 76 32
cep +49 157 88 42 14 34
info@parcours-pictures.com